MAGAZİN - 11 Haziran 2023 Pazar 18:27

Gökhan Tepe, Bursalılara unutulmaz bir gece yaşattı

A
A
A
Gökhan Tepe, Bursalılara unutulmaz bir gece yaşattı

Türk pop müziğinin güçlü seslerinden Gökhan Tepe, Bursa’da sahne aldı.

Türk pop müziğinin güçlü seslerinden Gökhan Tepe, Bursa’da sahne aldı. Kendisini dinlemeye gelen sevenlerine unutulmaz bir gece yaşattı.



Pop müziğinin önemli isimlerinden Gökhan Tepe, Bursalı sevenleriyle bir araya geldi. Bir eğlence mekanının yıl dönümünde sahne alan Tepe, 1996 yılında çıkardığı ’Çöz Beni’ albümünden 2018 yılında çıkardığı son albüm olan ’Yaz2018’ albümündeki parçalara kadar çok sayıda şarkı seslendirdi.



Gökhan Tepe ‘Gel Aşkım’ şarkısıyla konserinin startını verdi. Ardından kendisini dinlemeye gelen Bursalı dinleyicilerini selamlayan Tepe; "Bursa bu gece sizler için şahane repertuar hazırladık. Benim şarkılarımla başlayacağız, sonrasında sanatçı dostlarımla paylaştığım şarkılar ile devam edeceğiz ki en sevdiklerinizden bir tanesi de bu şarkı" diyerek 2013 senesinde Demet Akalın’a vermiş olduğu ‘Türkan’ şarkısıyla enerjiyi yükseltti.



Sık sık kendisini dinlemeye gelen müzikseverler ile sohbet eden Gökhan Tepe, "Harika bir Bursa akşamında sizleri geçmişte bir yolculuğa götüreceğim. Zira 27 yılı birlikte geçirmişiz. İlla herkesin bir Gökhan Tepe şarkısı vardır diye düşünüyorum." diyerek 2010 yılında sözü ve müziği kendisine ait olan şarkı ‘Yürü Yüreğim Gidelim Buralardan’ şarkısını tüm Bursalı sevenleri ile birlikte seslendirdi.



‘Adı Aşk Olsun’ şarkısıyla gönüllere dokunan Gökhan Tepe, sahne performansı ve sempatik tavırları ile geceye katılan davetlileri müzik yolculuğuna çıkarttı.



90’lı yıllara götürdü


‘Birkaç Beden Önce’, ‘Çok Özlüyorum Seni’ gibi sevilen şarkıları ile konserine başlayan Gökhan Tepe, şarkıları ve hikayelerini dinleyicilerle paylaştı. Tepe, "Bende sizleri 99 senesine götüreceğim o zaman. Sözü ve müziği bana ait bir şarkıyla biraz duygulandırayım, biraz daha duygulandırayım, ardından harika bir 90’lar repertuarı başlayacak. 90’ları sevenler kimler?" diye sorduğunda mekanı dolduran müzikseverlerin çoğunluğu el kaldırmasıyla ünlü pop sanatçısı Gökhan Tepe mutluluğunu gizleyemedi ve dillere pelesenk olan ‘Canözüm’ şarkısını seslendirdi.



Sahnede eğlence mekanının sahipleri Ziver ve İlter Atalay’ın 3. yıl kutlaması adına özel olarak hazırlanan pastayı ‘Doğum Günün Bana Geldiğin Gündür’ şarkısını seslendirerek davet eden Gökhan Tepe, böyle özel bir gecede sahnede olmaktan dolayı mutluluğunu dile getirerek emek veren herkese ve gecede kendisini yalnız bırakmayan tüm misafirlere teşekkür etti.


Konserinin bazı bölümlerinde vokalisti Pınar Çubukçu’ya mikrofonu bırakan Tepe, birlikte Aşkın Nur Yengi’nin unutulmaz şarkısı ‘Ay İnanmıyorum’u seslendirerek 90’lardan günümüze müzik keyfi yaşattı.


Yaklaşık 2 saat sahnede kalan Gökhan Tepe, sahne performansı ve şarkılarıyla Bursalı sevenlerine unutulmaz bir gece yaşattı.

Bunlar Da İlginizi Çekebilir
Ankara Türk Kızılay ve Türkiye Tenis Federasyonu arasında İş Birliği Protokolü Türk Kızılay ve Türkiye Tenis Federasyonu tarafından ortak yürütülecek sosyal sorumluluk projesinin imzaları atıldı. Türk Kızılay sosyal dayanışmayı güçlendirmek maksadıyla yürüttüğü çalışmalar kapsamında Türkiye Tenis Federasyonu ile İş Birliği Protokolü imzaladı. Türk Kızılay Genel Başkanı Prof. Dr. Fatma Meriç Yılmaz ile Türkiye Tenis Federasyonu Başkanı Cengiz Durmuş tarafından imzalan iş birliği protokolü ile yürütülecek ortak proje basın mensuplarına duyuruldu. Türkiye Tenis Federasyonu üyelerine yönelik kan ve kök hücre bağışı kampanyalarının düzenleneceği projede sporcu ve antrenörlerin ilk yardım eğitimlerinde de aktif rol alması sağlanacak. Bu kapsamda Türkiye Tenis Federasyonu tesislerinde imzalanan İş Birliği Protokolü ardından basın mensuplarına açıklamalarda bulunan Türk Kızılay Başkanı Yılmaz, “Türk Kızılay bakış açısından baktığımızda Kızılayımızın aslında stratejik planındaki iki temel noktanın bir tanesi daha güçlü ayaklarının üzerinde duran dirençli bir toplumun inşası için çalışmaktır. Bu inşanın içinde afetlere dirençlilikte vardır, yoksulluğa dirençlilikte vardır, sağlık açısından güçlü olmakta vardır. Aslında biz sağlığın önemini önümüzdeki dönemde biraz daha fazla vurgulamak istiyoruz. Türk Kızılay’ın tarihine baktığımız zaman Türk Kızılay doktorlar, hekimler tarafından kurulmuş ve sağlık alanıyla varolagelmiş bir kurumdur” açıklamalarında bulundu. “İlk yardım akreditasyonunu alan dünyadaki 6’ncı ülke olduk” Kan hizmetlerinin sağlık açısından kendilerine verilen çok önemli bir görev olduğunu ifade eden Yılmaz, “Biz bunu toplumumuzla beraber çok kıymetli kan bağışçılarımızdan ihtiyaç sahibi hastalarımıza bu kanı en güvenli şekilde ulaştıran bir köprü görevi görüyoruz. İlk yardım açısından Kızılay’ın yeri elbette ki tartışılmaz. Türk Kızılay geçtiğimiz sene uluslararası alanda Uluslararası Kızılhaç ve Kızılay Dernekleri Federasyonu (IFRC), ilk yardım akreditasyonunu alan dünyadaki 6’ncı ülke oldu. Dolayısıyla biz sadece Türkiye’de ilk yardım alanında değil Dünyada da farklı ülkelerde eğitici eğitimlerini veren bir kurumuz. Amacımız da bu ilk yardım eğitimlerini belli bir kesime vermek değil topluma yaygınlaştırmak. Geçen sene 700 binin üzerinde ilk yardım eğitimi vermişiz. Bunu da giderek arttıracak şekilde stratejik planımızla kapasitemizi güçlendiriyoruz” şeklinde konuştu. “Tenis Federasyonu ile yaptığımız gibi iş birliklerini yapıyor olmak ana hedeflerimizdendir” Sağlıklı yaşlanılmadığı takdirde yaş almanın insanlar için eziyet haline dönüşebileceğini söyleyen Yılmaz, “Bu nedenle bizim sağlıklı yaşayan ve yaşlanan toplum için çalışmak hedefimiz içinde fiziksel aktiviteyi arttırmak, tüm spor alanlarını desteklemek ve Tenis Federasyonu ile yaptığımız gibi iş birliklerini yapıyor olmak bizim ana hedeflerimiz içinde yer alıyor. Dolayısıyla ben Türkiye Tenis Federasyonuna başkanımız nezdinde tekrar bizimle bu projeyi başlattıkları için teşekkür etmek istiyorum” dedi. Türkiye Tenis Federasyonu Başkanı Cengiz Durmuş yaptığı konuşmada, “Antrenörlerimiz ve sporcularımız olarak bugün Türk Kızılay ile birlikte antrenörlerimizin özellikle ilk yardım konusunda eğitimli, bilgili ve olağanüstü zamanlarda da anında müdahale edebilecek Türkiye’nin her ilinde ve ilçesinde, mahallesinde artık birer antrenörümüz, onlarca hakemimiz yüzlerce sporcumuz olduğu için olağanüstü zamanlarda da birer gönüllü yardım erleri olarak hepimiz hizmet için bu ülkenin her zaman birer askeri olarak ta çalışmamız gerektiğine olan inancımızla burada olacağız” ifadelerini kullandı. (HÖ-BC -
İstanbul “Türkiye, hemofili tedavisinde dünyada ilk 10’da” Türkiye Hemofili Derneği Başkanı ve İstanbul Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Bülent Zülfikar, "Türkiye, dünyada hemofili hastalarına ücretsiz tedavi sunan 10 ülkeden biri" dedi. 21’inci Uluslararası Türkiye Hemofili Kongresi İstanbul Üniversitesi rektörlük binasında düzenleniyor. Kongrede Türkiye’den ve dünyadan uzman hekimler, hemofilinin tedavi yöntemlerindeki bilimsel araştırmalar ve yenilikleri çeşitli oturumlar ile ele alıyor. Kongrenin ikinci gününde düzenlenen basın toplantısının açılış konuşmasını Türkiye Hemofili Derneği Başkanı ve İstanbul Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Bülent Zülfikar yaptı. Toplantıda konuşmacı olarak Dünya Hemofili Federasyonu Başkanı Cesar Garrido, Hemofili Federasyonu ve Kongre Başkanı Prof. Dr. Kaan Kavaklı ve Lyon Üniversitesi Hemostaz Merkezi Başkanı Prof. Dr. Yeşim Dargaud yer aldı. Türkiye Hemofili Derneği Başkanı ve İstanbul Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Bülent Zülfikar açılış konuşmasında Türkiye’de hemofili üzerine çalışan 10 klinik araştırma merkezi bulunduğunu söyledi. Ayrıca, Türkiye’nin, yaklaşık 80 bin hemofili hastasına ilaç ve tedaviyi ücretsiz sunan dünyadaki 10 ülkeden biri olduğunu belirtti. Dünya Hemofili Federasyonu Başkanı Cesar Garrido, İstanbul Üniversitesi Rektörlük binasında düzenlenen toplantıda, dünyada 1 milyondan fazla hemofili hastası bulunduğunu açıkladı. Garrido, "Türkiye’nin hemofiliye olan duyarlılığını 10’un üzerinde klinik araştırma ile gösterdiğini vurguladı" dedi. "Türkiye’de 80 bin bin hemofili hastası var" Prof. Dr. Zülfikar, yaptığı konuşmada şu ifadeleri kullandı: "Kalıtsal kanama hastalıklarının başında hemofili yer alıyor. Doğuştan başlayan genetik bir bozukluk olan kanamalarla seyreden bir hastalıktır. Vücutta pek çok sistem vardır. Bunlardan bir tanesi de pıhtılaşma sistemidir. Kesi, çarpma veya cerrahi bir müdahale olduğunda vücut oradaki kanayan dokuyu bir süre sonra kapatır. Hemofili hastalarında bunu sağlayan madde veya protein eksik olduğu için kanama durdurulamaz ve orada sızıntı başlar. Dolayısıyla kanamalarla seyreden ve ömür boyu süren bir hastalık olarak bilinir. Hemofili özelinde çalışmalarımız 40 yılı aşkın bir süredir var. Ülkemizde 10 merkez hemofili alanında klinik araştırma yapabilir durumda. Türkiye hemofili hastalarına ilaç ve tedaviyi ücretsiz olarak sağlayan dünyadaki 10 ülkeden bir tanesidir. Türkiye’de hemofili hastalarının dışında taşıyıcıları da eklediğimizde yaklaşık 80 bin olarak adlandırıyoruz. Dünyada ise 1 milyon 200 bin vaka olduğu tahmin ediliyor. Maalesef bunun sadece yarısı kayıtlara geçmiş. Uğraşımız sadece kendi ülkemiz için değil, bu alanda üreteceğimiz ilaçların dünya çapında da karşılığı var. Türkiye sağlık turizmindeki yerini bu alanda da doğru bir şekilde alabilir." "Dünyada 1 milyonun üzerinde hemofili hastasının olduğunu tahmin ediyoruz" 21’inci Uluslararası Türkiye Hemofili Kongresi’ne katılan Dünya Hemofili Federasyonu Başkanı Cesar Garrido ise dünya genelinde tanısı konulmuş yaklaşık 340 bin hemofili hastası ve 500 bin tanısı konulmamış hasta bulunduğunu belirtti. Öte yandan, toplamda 1 milyondan fazla hemofili hastası olduğunu tahmin ettiklerini ifade eden Garrido, bu hastalara ulaşma çabası içinde olduklarını ve tedavi alanında son 10 yılda önemli değişiklikler yaşandığını vurguladı. Garrido, konuşmasına şu şekilde devam etti: "Türkiye’de hem dernek hem de devletin hemofili hastalarına sağladığı imkanların çok önemi var. Türkiye hemofili alanındaki kendi araştırmalarıyla ve ilaç erişimiyle beraber geldiği noktada dünyada çok önemli bir rol oynuyor. Bende bu deneyimlerden bilgi alıp faydalanmak için kongreye geldim." 28 Eylül Cumartesi gününe kadar sürecek olan kongrede, alanında uzman doktorların yanı sıra hastalar, hasta yakınları ve 400’ün üzerinde katılımcı yer alıyor.
Kastamonu Hayvancılıkla uğraşan vatandaşların geçim kaynağı yaylalar, güzelliği ile mest ediyor Kastamonu-Çankırı sınırında bulunan Ilgaz Dağları’nda doğal güzellikleri ile mest eden yaylalar, verimli meraları ile uzun yıllardır hayvancılıkla uğraşan vatandaşların geçim kaynağı oluyor. “Ilgaz, sen Anadolu’nun yüce bir dağısın” dizeleriyle adına türküler yazılan, Kastamonu ve Çankırı sınırındaki Ilgaz Dağları’nın eteklerindeki yaylalarda vatandaşlar hayvancılık yaparak geçimlerini sağlıyor. Doğal güzellikleri ve manzarasıyla kendisine hayran bırakan bin 589 rakımlı Ilgaz Dağları’nda yer alan Berçin ve Karataş yaylaları, yaz mevsimi boyunca yüzlerce hayvanla şenleniyor. Baharda, yaklaşık 2 bin 200 rakımda yer alan yaylalara taşınan vatandaşlar, kış mevsimine kadar hayvanlarını verimli meralarda otlatıyor. Dağ turizminin yanı sıra hayvancılıkla uğraşan vatandaşlardan büyük ilgi gören Ilgaz Dağları’ndaki gölet ve 25 kilometre uzunluğundaki mağara da doğa tutkunlarının dikkatini çekiyor. Yaz mevsimi boyunca yaylalarda kalıyorlar Yaylada bulunan çeşmeden içme suyu ihtiyacını karşılayan aileler, otlattıkları hayvanları suya ulaştırmak için kilometrelerce yol kat ediyorlar. Güneş doğmadan işe koyulan besiciler, otlatmak için meraya gidiyor. Hayvancılıkla uğraşan vatandaşlar yaylalarda sağdıkları sütten peynir, yoğurt, tereyağı hazırlıyor. "Burası çok güzel" Ilgaz Dağı’nın eteklerinde bulunan Karataş Yaylası’nda hayvancılık yapan dedesini ziyarete gelen Beyza Kılıç, “Ben burada hayvanları otlatıyorum. Dedem ile beraber Karataş Yaylası’na geldim. Burası çok güzel, çok beğendim” dedi. "Yağ, yoğurt, tereyağı yapıp satıyoruz" Ilgaz Dağı’nın eteklerinde Berçin Yaylası’nda hayvancılık yapan Abdullah Konuk ise, “Burada hayvanlarımı otlatıyorum. Bu yıl havaların iyi gitmesinden ötürü 27 Nisan’da yaylaya çıktım. Ne zaman yaylaya kar yağar, hayvan ne zaman otlamayacak hale gelir ise ben köyüme inerim. Bu da Kasım ayının ortalarına kadar devam eder. Şu anda 35-40 hayvanım var. Sabah kalktığımızda kahvaltı yapıyorum, ardından hayvanların yattığı yeri temizliyorum. Ardından buzağıları emziriyoruz. Ardından inekleri sağıyorum. Daha sonra akşama kadar hayvanların arkasından dolaşıyoruz. Akşam olunca da inekleri yeniden sağıyoruz. Günümüz böyle geçiyor. Yağ, yoğurt, tereyağı gibi ürünlerin üretimini yapıp satıyoruz. Bunlarla geçimimizi sağlıyoruz” diye konuştu. "Kış mevsiminde yaylaya gelemediğim için çok üzülüyorum" Ilgaz Dağı’nın eteklerinde bulunan Karataş Yaylası’nda hayvancılık yaptığını söyleyen Hamza Kılıç ise, “Mayıs ya da Haziran ayı gibi yaylaya çıkarız. Kasım ayında da köyümüze ineriz. Buranın doğası güzel, manzarası güzel. Hayvancılık yapabilirsen güzel. Ben, çocukluğumdan beri yaylaya çıkmaya alışkınım. Burada çok iyi vakit geçiriyorum. Kış olunca yaylaya gelemiyorum. Bu zaman zarfında buraları çok özlüyorum. Hemen yaz ayı gelsin de bizler de yaylaya çıkalım diyoruz. Havası, suyu her şeyiyle burası çok güzel. Burası Ilgaz yaylası, her şeyi burasının çok güzel” şeklinde konuştu.