POLİTİKA - 28 Aralık 2023 Perşembe 20:01

KKTC Cumhurbaşkanı Tatar: "KKTC bağımsız bir Türk devleti olarak Türklüğün kalesidir"

A
A
A
KKTC Cumhurbaşkanı Tatar: "KKTC bağımsız bir Türk devleti olarak Türklüğün kalesidir"

Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti (KKTC) Cumhurbaşkanı Ersin Tatar, "Enerji başta olmak üzere Mavi Vatan’da önemli bir merkezde olan KKTC’nin, bağımsız bir Türk devleti olarak Türklüğün kalesidir" dedi.


KKTC Cumhurbaşkanı Ersin Tatar, Ardahan’da düzenlenen "Geçmişten Günümüze Kıbrıs Türkü’nün Varoluş Mücadelesi" konulu konferansa katıldı. Tatar yaptığı konuşmada, “Anadolu’dan Türkiye’den bizi kopartabilecek herhangi bir siyasi yolculuk bizim sonumuz olur” dedi


"Asla 1974 öncesine dönmeyiz” ifadelerini kullanan Tatar, her yerde bağımsızlık, özgürlük, devlet ve anavatan Türkiye’nin varlığının önemini anlatmaya devam edeceklerini söyledi. Tatar, "Türkiye ve Kıbrıs coğrafya olarak o kadar yakın ki bu coğrafya bizleri kaynaştırmakta. Ve bu iletişim çağında böylesine büyük teknolojilerle artık Kıbrıs Türkiye ile birlikte büyük projeleri sahiplenerek Kıbrıs Türk halkının kendi refahını, mutluluğunu, müreffeh yarınlarını planlayarak geleceğe emin adımlarla yürümekte. Dolayısıyla bu saatten sonra 1974 yılı öncesine asla dönmek istemediğimizi, böyle bir maceraya, böyle bir tehlikeye sürüklenemeyeceğimizi ve Türk askerinin garantörlüğünün bizler için ne kadar önemli olduğunu bütün uluslararası camiaya gerekçeleriyle anlatmaya devem ediyoruz. Bütün bu süreçte Kıbrıs’a gelenin, gidenin haddi hesabı yok. Birleşmiş Milletler, Avrupa Birliği, Amerika devam ediyorlar. New York’ta da, farklı yerlerde birtakım ciddi anlamda görüşmelerde hep biz ama bu anlaşma mutlak suretle kırmızı çizgilerimiz olan askeri oradaki faaliyet ve kentlik bekası yaşaması. İki devletin işinde her türlü anlaşmayı değerlendirebileceğimiz bu iki devletin iş birliği ne olabilir? Doğa Akdeniz’in etrafında çok büyük gaz ve petrol zenginlikleri olduğu iddia edilmektedir. Diğer gemileri de araştırmalarını devam ediyorlar. Kıbrıs Cumhuriyeti Güney’de esasında bir Rum Cumhuriyetidir. Ve uluslararası hukuka aykırı olarak bir takım anlaşmalar yapılmıştır. Ama o cumhuriyetin kurucu ortağı olmadan böyle işlere girişmeleri gerekiyor. Gün gelir bu zenginlikler ortaya çıkarsa bu zenginliklerin nasıl paylaşılacağı da ayrı konu. Dolayısıyla bu konuda kesinlikle bir işbirliğine gerek vardır. Diğer bir işbirliği ise kablo ile elektriğin ada için çok önemli olduğudur" dedi.


Cumhurbaşkanı Tatar, enerji başta olmak üzere Mavi Vatan’da önemli bir merkezde olan KKTC’nin, bağımsız bir Türk devleti olarak Türklüğün kalesi olduğunu vurguladı. Tatar, "Kendi refahını planlayarak geleceğe emin adımlarla gitmek istiyoruz. Türk askerinin orda olmasının, bizim için ne kadar önemli olduğunu anlatıyoruz. Bizim yolculuğumuz birlikte olmalı. Bizi birbirimizden koparmak, bizim sonumuz demektir. Kıbrıs meselesi milli bir davadır, milli bir değerdir, milli bir davanın sonucudur ve sonsuza kadar yaşayacaktır. Bizim aramızdaki tarihi bağların daha da pekişmesi için birlikte hareket etmek istiyoruz. Bu konuda üzerimize düşeni yapmamız gerek. Gençler, sizlerin, Türkiye’nin 2. yüzyılında büyük işler yapacağınıza inanıyorum" diye konuştu.



KKTC Cumhurbaşkanı Tatar: "KKTC bağımsız bir Türk devleti olarak Türklüğün kalesidir"

Bunlar Da İlginizi Çekebilir
Kütahya Prof. Dr. Hüseyin Şeyhanlıoğlu: "Afganistan Asya’nın kalbi ve stratejik köprüsüdür" Kütahya Dumlupınar Üniversitesi, Uygulama ve Araştırma Merkezleri Koordinatörü Siyaset Bilimi ve Uluslararası İlişkiler Bölümü uzmanı Prof. Dr. Hüseyin Şeyhanlıoğlu, Afganistan’ın hem tarihsel hem de güncel önemine dikkat çeken açıklamalarda bulundu. Afganistan’ın sadece coğrafi konumuyla değil, tarih boyunca oynadığı kritik rollerle de bölge ve dünya dengeleri açısından merkezi bir yere sahip olduğunu ifade etti. Şeyhanlıoğlu, Afganistan’ı Asya’nın kalbi olarak tanımladı ve ülkenin Çin, Rusya ve Türk-İslam dünyası arasında stratejik bir köprü olduğunu vurguladı. Afganistan’ın tarih boyunca, İskender’den Moğollara kadar birçok güç için önemli bir geçiş noktası olduğunu belirtti. 19. yüzyılda Afganistan’ın Rusya ve İngiltere arasında “Büyük Oyun”un merkezi olduğunu hatırlatan Şeyhanlıoğlu, bu dönemde Afganistan’ın Hindistan için bir tampon bölge görevi gördüğünü ifade etti. 20. ve 21. yüzyıllarda ise ülkenin sırasıyla Sovyetler Birliği ve ABD tarafından işgal edildiğini, ancak her iki gücün de burada tutunamadığını belirtti. Afganistan’ın günümüzde Çin’in Kuşak-Yol Projesi ve Orta Asya enerji kaynaklarının aktarımı için kilit bir role sahip olduğunu söyleyen Şeyhanlıoğlu, ülkenin bağımsızlık mücadelesini kazanarak işgallerden kurtulmasının önemine dikkat çekti. İslam dünyasının Afganistan’a sorumluluğu Afganistan’ın bağımsızlık mücadelesi ve toparlanma çabalarını desteklemenin İslam dünyasının sorumluluğu olduğunu vurgulayan Hüseyin Şeyhanlıoğlu, şu ifadeleri kullandı: “Afganistan, İslam dünyasının tarih boyunca en büyük destekçilerinden biri olmuştur. 1923’te Türkiye’yi tanıyan ilk devlet Afganistan’dır. Bugün ise İslam ülkelerinin, ekonomik kalkınma ve altyapı geliştirme projeleriyle Afganistan’a destek olmaları gerekmektedir.” Afganistan’ın yıllarca süren işgallerden sonra büyük bir potansiyele sahip olduğunu ifade eden Şeyhanlıoğlu, özellikle uyuşturucu üretiminin ciddi şekilde azaltıldığını ve ekonomik toparlanma sürecinin başladığını belirtti. Çin ile Afganistan arasında 60 milyar dolarlık ticari anlaşmaların imzalandığını hatırlatarak, bu iş birliklerinin Afganistan için bir dönüm noktası olduğunu söyledi. “Mevlana insani yardım paktı” önerisi Prof. Dr. Hüseyin Şeyhanlıoğlu, Afganistan’ın kalkınması ve refahı için “Mevlana İnsani Yardım Paktı” adı altında bir dayanışma önerisinde bulundu. Bu paketin, eğitim, sağlık ve altyapı gibi alanlarda Afganistan’a destek sağlamayı amaçladığını ifade etti. Şeyhanlıoğlu, Afganistan’ın yalnızca bölgesel bir güç olmadığını, aynı zamanda Türk dünyası ve İslam dünyasının stratejik bir müttefiki olduğunu belirtti. Şeyhanlıoğlu, “Afganistan’ı korumak ve desteklemek, 21. yüzyılın felaketleriyle yüzleşen İslam dünyası için bir vefa borcudur” diyerek açıklamalarını sonlandırdı.
Erzurum Sağlık çalışanları protesto yürüyüşleri 55’nci haftada da sürdürdü Erzurum’da, İsrail’in Gazze’ye saldırılarını protesto etmek üzere bir araya gelen hekim ve sağlık çalışanları, sessiz yürüyüşlerinin 55’inci haftada sürdürdü. Lala Paşa Camii avlusunda toplanan sağlık çalışanları yaptıkları kısa yürüyüşün ardından Yakutiye Medresesi önünde basın açıklaması yaptı. Atatürk üniversitesi Araştırma Hastanesi Çocuk psikiyatri Asistan Doktoru Özgür Esmeray burada yaptığı açıklamada, “7 Ekim’den bu yana 55 haftadır Gazze için sürekli meydanlardayız, sokaklardayız yürüyüşler yapıyoruz sesimizi duyurmaya çalışıyoruz” dedi. “Selam olsun canlarıyla, kanlarıyla vatanlarında kalmanın ve özgürlüğün bedelini ödeyen izzet sahibi, Gazze Halkına! Selam olsun şehadet rüyasıyla, ölüm pahasına mesleklerinden vazgeçmeyen Gazze’nin şeref ve haysiyet timsali hekim ve sağlık çalışanlarına! Selam olsun zulme karşı elinden ve dilinden geleni esirgemeyen, kararlılıkla protestolara ve boykota devam eden vicdanlı insanlara” diye konuşmasına başlayan Özgür Esmeray, “Gazze’deki dehşet verici ablukanın 421. gününde, sessiz yürüyüşümüzün 55. haftasında bildirimizi okumak için toplanmış bulunuyoruz. Dostlarım, Bizler uzun zamandır ayaktayız, Arakandaki Müslümanların başına gelenleri duyduk ayağa kalktık, mitingler yaptık. Doğu Türkistan’da Müslümanların başının derde girdiğini duyduk, oradaki problemlerin arttığını öğrendik yine ayağa kalktık protestolar, yürüyüşler yaptık, Hindistan’daki müslümanların başına gelenleri duyduk onlar için mitingler yaptık, onlar için yürüyüşler yaptık, Filistin ve Kudüs için farklı zamanlarda yine ayaktaydık yine yürüyüşler yapıyorduk, yine mitingler yapıyorduk, hatırlayın yakın geçmişte de Bosna’da yapılan zulümler için abilerimiz ablalarımız ayaktaydı. 7 Ekimden bu yana ise Gazze için sürekli meydanlardayız, sokaklardayız yürüyüşler yapıyoruz sesimizi duyurmaya çalışıyoruz. Bazıları soruyor ne işe yaradı bu yaptıklarınız, siz bunları yapınca zalim zulmünü mü bıraktı. Yoksa sloganlarınız füzeleri mi durdurdu. Kesinlikle ama kesinlikle çok işe yaradı dostlarım. Bizler ülkemizi yönetenlere dedik ki bizim yüreğimiz orada, yine bizler dünyaya dedik ki sizler insanları insanlığından uzaklaştırmaya çalışıyorsunuz ama biz onlardan değiliz ve olmayacağız, bizler başkasının dertleriyle dertlenen insanlarız dedik. Ama her şeyden ve hepsinden önemlisi bizler kalbimizi koruduk dostlarım, biz duyduğumuz zülme sessiz kalmadık eğer kalsaydık kabul edecek ve diri olan yüreğimizi ölüme terk edecektik. Kalbimizi korumanın yolu ayakta olmaktan, sessiz kalmamaktan geçiyor” diye konuştu. Memleketin dört bir yanında görev yapan hekim ve sağlık çalışanları olarak Gazze’deki sağlık krizini bir yılı aşkın bir süredir, büyük bir endişe ve öfke ile takip ettiklerini belirten Özgür Esmeray açıklamasını şöyle sürdürdü; “Sahada çalışan gazetecilerden, Gazzeli meslektaşlarımızdan, insanî ve uluslararası yardım çalışmaları yapan kuruluş ve organizasyonlardan bize ulaşan bilgiler; durumun vehametini tüm açıklığıyla gözler önüne sermektedir. Gazze’deki ablukanın; insanî yardım girişi ve dağıtımına engel olduğuna, yardım ekipleri ve su kaynaklarına yönelik yoğun saldırılarla birlikte kasten organize edilmiş bir kıtlığa sebep olduğuna tanık olmaktayız. Şu anda nüfusun yüzde 96’sı giderek artan gıda güvensizliği ile karşı karşıyadır. Gazze’nin her yerinde; insansız hava araçlarıyla, keskin nişancılarla, hava ve kara bombardımanıyla; sivil çocuklara, kadınlara ve erkeklere yönelik katliamlar gerçekleştirilmektedir. %90’ı sivil olmak üzere 50.000’den fazla insan İsrail saldırılarında katledildi. Yerleşim alanlarının kasıtlı olarak yok edildiğine şahit olduk. 400 günü aşkın süredir evlerinden sürülen, güvencesiz şartlar altında yaşamaya zorlanan kardeşlerimizin mazlumluğuna şahit olmaktayız. Ne yazık ki Gazze’de işlenen suçlar bunlarla da bitmemektedir; Gazze’de sağlık sistemi kasıtlı olarak yok edilmekte. Yasadışı abluka; tıbbî ekipman ve ilaçların tedarikini engellemektedir. Gazzeli meslektaşlarımıza yardım etmek isteyen uluslararası tıbbî ve cerrahî ekipler bölgeye ulaşamamaktadır. Sivillere ve sivil altyapıya yönelik saldırılar, bilhassa sağlık tesislerini hedef almaktadır. Sağlık hizmeti veren yapıların yüzde 89’u çalışamaz hale getirilmiş, Sağlık çalışanlarından 1015’i öldürülmüş, 300’ü gözaltına alınmıştır. Bu anlamda, soykırımın sonuçlarının önlenmesi ve iyileştirilmesinde; sağlık sisteminin, hastanelerin ve sağlık profesyonellerinin rolü büyük önem arz etmektedir. Sağlık çalışanları ve sağlığı koruyanlar olarak bizim için değerlerimiz, en az teknik becerilerimiz kadar önemlidir. Bu soykırıma seyirci kalacak değiliz! Bu nedenle memleketimizin her tarafından yükselen seslerimizi; sivillerin hedef alınmadığı, güvenli şartlarda çalışabilmeyi talep eden Gazzeli meslektaşlarımızın sesleriyle birleştiriyoruz. Bizler tüm toplumların ve devletlerin üzerine düşen görevi yapacağına inanıyor; herkesi bu apaçık zulme karşı elinden, dilinden gelen her şeyi yapmaya ve boykota davet ediyoruz.” Basın açıklamasının ardından yapılan duanın ardından protesto yürüyüşü sona erdi.