SAĞLIK
Plastikteki zararlı maddelere karşı yeni önlemler araştırılacak 28 Mart 2024 Perşembe - 18:16:07 Bartın Üniversitesinin (BARÜ) TÜBİTAK tarafından desteklenen projesiyle plastikler ve kaplama malzemelerinde kullanılan Bisfenol A’ya karşı vanilik asitin koruyucu etkisi incelenecek. Bartın Üniversitesi (BARÜ) Fen Fakültesi Moleküler Biyoloji ve Genetik Bölümü Öğretim Üyesi Doç. Dr. Fahriye Zemheri Navruz yürütücülüğünde geliştirilen TÜBİTAK 1002 Hızlı Destek A Proje Çağrısı kapsamındaki proje desteklenmeye hak kazandı. Son yıllarda gıdalara bulaşma hızı artan kimyasal bir birleşik olan Bisfenol A maddesine karşı geliştirilen projede, Afyon Kocatepe Üniversitesi (AKÜ) Öğretim Üyesi Prof. Dr. Sinan İnce araştırmacı olarak yer alırken BARÜ Moleküler Biyoloji ve Genetik Anabilim Dalı yüksek lisans öğrencisi Gamze Ataman ise bursiyer olarak çalışmaya katkı sunacak. Bisfenol A’nın hücresel hasarına karşı vanilik asitin koruyucu etkisi Proje kapsamında 60 yıldır endüstriyel kimyada kullanılan Bisfenol A bileşiğinin neden olduğu obezite, kısırlık, hormonal dengesizlik ve hücresel stres gibi sağlık problemlerine karşı araştırmalar yapılacak. Böylece ev ürünlerinde sıklıkla kullanılan plastikler ile konserve metal kaplarda bulunan Bisfenol A maddesinin neden olduğu hücresel stres ve DNA hasarına karşı vanilik asitin koruyucu etkisi incelenecek ve önleyici süreçler çeşitli parametreler üzerinden değerlendirilecek. “Nitelikli çalışmaları ve araştırmaları bilim dünyasına kazandırıyoruz” Desteklenmeye değer bulunan çalışmanın önemine değinen BARÜ Rektörü Prof. Dr. Orhan Uzun, “Bartın Üniversitesi olarak desteklenen projelerimizin artmasıyla nitelikli çalışmaları ve araştırmaları bilim dünyasına ve ülkemize kazandırmaya devam ediyoruz. Sağlık sorunlarının yaygınlaştığı günümüzde yenilikçi fikirler ile hastalıkların önlenmesine yönelik yapılacak olan bu çalışmayı oldukça önemli buluyorum. Bu doğrultuda Üniversitemizin bilim üretme ekosistemine sundukları katkılar dolayısıyla Doç. Dr. Fahriye Zemheri Navruz, AKÜ Öğretim Üyesi Prof. Dr. Sinan İnce ile yüksek lisans öğrencimiz Gamze Ataman’ı tebrik ediyorum. Kurumsal ilerleyişimizdeki özverili çalışmaları için Fen Fakültesi Dekanımız Prof. Dr. Bülent Karakaş’a teşekkür ediyorum. Ayrıca bizlere daha iyiye ulaşma noktasında daima destek veren YÖK Başkanımız Prof. Dr. Sayın Erol Özvar’a, YÖK üyelerimize ve TÜBİTAK Başkanımız Prof. Dr. Hasan Mandal’a teşekkürlerimi sunuyorum” ifadelerini kullandı.
28 Mart 2024 Perşembe - 17:17 Türkiye’de 3’üncü: Bu merkezde bedensel engelli bireyler spor yapacak Kastamonu’da hizmet vermeye başlayan ve Türkiye’de 3’üncü olan merkezde bedensel engelli bireyler spor yapma imkanı bulacak. Merkezin tanıtım programında konuşan Kastamonu Belediye Başkanı Rahmi Galip Vidinlioğlu, “Ciddi bir emek var. Böyle bir merkez bir İstanbul’da var, bir Antep’te var, üçüncüsü de burada var” dedi. Fiziksel Engelliler Vakfı tarafından hayata geçirilen proje çerçevesinde sportif faaliyetler ve koordinasyon merkezinin 3’üncüsü Kastamonu’da kuruldu. Merkezin tanıtımı, Belediye Başkanı Op. Dr. Rahmi Galip Vidinlioğlu, Fiziksel Engelliler Vakfı Başkanı Prof. Dr. Yaşar Tatar ve Kastamonu Özel Bireyler ve Aileleri Dayanışma Derneği üyelerinin katılımı ile yapıldı. Programda konuşan Belediye Başkanı Vidinlioğlu, merkez sayesinde engelli bireylerin fiziksel ve zihinsel gelişimine katkı sunulacağını belirtti. “Problemlerin üzerinden gelmek eğitimden geçiyor” Kastamonu Belediyesi Engelsiz Yaşam Merkezi’nin hizmete alınması sonrasında ailelerin talepleri ile engelli bireylere daha fazla hizmet edebilmek için gayret gösterdiklerini ifade eden Başkan Galip Vidinlioğlu, “Burada yaklaşık 1 yılın emeği vardı. Engelsiz Yaşam Merkezinin ardından fiziksel engellilerin eğitimiyle, sporuyla, bedensel gelişimiyle ilgili bir eksik vardı. Fiziksel Engelliler Vakfımız devreye girdi, Prof. Dr. Yaşar Tatar ve ekibi, geldi. Dün gece geç saatlere kadar burayı derledi. Böyle bir merkez bir İstanbul’da, bir Antep’te var, 3’üncüsü de burada var. Burada olma sebebiyse 40 yıllık dostum. Konsepte uygun en iyi yer oldu. Sanki burası için planlanmış, organize edilmiş oldu. Niyetle uygulama arasında bir zaman geçiyor. Çok şükür, hazır hale getirdik. Bir kaç eksiğimiz kaldı, kısa sürede tamamlamış olacağız. Fiziksel engelliler için bazı şeyler çok zor. Evde çocuğunuz olur markete ekmek almaya gidemezsiniz, uyuyamazsınız. Olabilecek her türlü problem çok daha büyük problemleri beraberinde getirecektir. Bu problemlerin üzerinden gelmek eğitimden geçiyor. Burada spor yapabilecekler. Ben emeği geçen herkese teşekkür ediyorum” dedi. Merkezde büyük mutluluk yaşadılar Engelli bireylerin aileleri ise yapılan merkezin kendilerine büyük bir destek sağlayacağını belirterek emeği geçen herkese teşekkür etti. Fiziksel Engelliler Vakfı Başkanı Prof. Dr. Yaşar Tatar da merkez hakkında katılımcılara bilgi aktardı. Daha sonra aileleri ile birlikte merkezi gezen engelli bireyler ise doyasıya eğlendi. Daha sonra sportif faaliyetlere katılacak engelli bireyler birinci aşama sağlık taramasından geçirildi. Vakıf Başkanı Prof. Dr. Yaşar Tatar tarafından yapılan muayenelerde bireylerin engellilik durumları ve ilk aşamada yapılması gerekenler tespit edildi.
Mevsim geçişlerinde ataklar tetiklenebiliyor
28 Mart 2024 Perşembe - 13:36 Mevsim geçişlerinde ataklar tetiklenebiliyor Bipolar bozuklukta mevsim geçişlerinde atakların tetiklenebileceği uyarısında bulunan Dr. Öğretim Üyesi Sibel Bolluk, uyarıcı maddelerin yanı sıra aşırı kahve, enerji içecekleri kullanılmasının da risk faktörleri arasında yer aldığını söyledi. Yoğun stres ve uykusuzluğun yine hastalık dönemlerini başlatabileceğini belirten Dr. Öğretim Üyesi Sibel Bolluk, “Yaklaşık dörtte birinde mevsimsel özellik vardır, dolayısıyla mevsim geçişlerinde ataklar tetiklenebilir. Çocukluk çağında dikkat eksikliği ve hiperaktivitesi olanlarda da risk daha yüksektir” dedi. İstanbul Atlas Üniversitesi Tıp Fakültesi Ruh Sağlığı ve Hastalıkları Anabilim Dalı’ndan Dr. Öğretim Üyesi Sibel Bolluk, 30 Mart Dünya Bipolar Günü dolayısıyla yaptığı açıklamada bipolar bozukluğa ilişkin değerlendirmede bulundu. Dr. Öğretim Üyesi Sibel Bolluk, ilaç tedavisinin doktora danışmadan kesilmesinin hastalığın daha hızlı tekrarlamasına neden olabileceği uyarısında bulundu. 20-25 yaşları arasında başlıyor Bipolar bozukluğun depresif ve manik ya da hipomanik dönemlerle seyrettiğini belirten Dr. Öğretim Üyesi Sibel Bolluk, “Bipolar bozukluk dönemler arası işlevselliğin tamamen normale döndüğü ya da kısmen belirtilerin devam ettiği; yüksek mortalite, morbidite ve hemen her alanda işlev kaybına yol açtığı bilinen ciddi bir ruhsal bozukluktur. DSM-5’te ‘İkiuçlu (Bipolar) ve İlişkili Bozukluklar’ başlığı altında sınıflandırılmaktadır. Bipolar bozukluğun görülme sıklığı yüzde 2-3 civarındadır. Erkek ve kadında görülme oranı eşittir ve ortalama başlangıç yaşı 20-25 arasındadır” dedi. Yoğun duygu-durum değişimleri yaşanıyor Bipolar (iki uçlu) kelimesinin, hastaların iki aşırı duygu durum arasında dalgalanmalar yaşadığını ifade etmek için kullanıldığını belirten Dr. Öğretim Üyesi Sibel Bolluk, “Ruh hali ve duygular açısından bir kutup depresyonu, diğer kutup mani ya da daha hafif şiddetteki hipomaniyi temsil eder. Bütün insanların duygusal dünyasında zaman zaman değişiklikler olur. Herkes günlük yaşamında dakikalar, saatler veya bazen birkaç gün süren öfke, sevinç, üzüntü, coşku, keder, huzursuzluk, endişe duyguları arasında iniş çıkışlar yaşayabilir. Ancak bipolar bozuklukta yaşamsal olaylarla kısmen veya tamamen ilişkisiz olarak uzun süren, keskin iniş çıkışların olduğu, yoğun duygu durum değişimleri yaşanır. Bu değişimler düşünceleri, duyguları, fiziksel sağlığı, davranışları, kişinin işlevlerini ve yaşamını etkiler. Yani bipolar bozukluk duygularda, düşüncelerde, enerjide ve davranışlarda aşırı değişikliklerle seyreder” şeklinde konuştu. Genetik etkenlerde risk 10 kat fazla Hastalığın ortaya çıkma nedenleri arasında genetik etkenlerin önemli yer tuttuğunu belirten Dr. Öğretim Üyesi Sibel Bolluk, “Bipolar bozukluğu olanların birinci derece akrabalarında bipolar bozukluk riski genele göre yaklaşık 10 kat daha fazladır. Benzer şekilde bakıldığında, bipolar bozukluğu olan kişilerin akrabalarında majör depresif bozukluk riski de genele göre üç kat daha fazladır” dedi. Yüzde 30-50’sinde çocukluk travmaları etkili oluyor Psikososyal faktörler ve stresli yaşam olaylarının bipolar bozukluğun gelişiminde ve seyrinde önemli bir rol oynadığını ifade eden Dr. Öğretim Üyesi Sibel Bolluk, “Bireysel psikososyal değişkenler genetik yatkınlıklarla etkileşime girebilir. Yapılan anketlerde, bipolar bozukluğa sahip yetişkinlerin yüzde 30-50’si çocuklukta travmatik/istismar edici deneyimler bildirmiştir. Bu durum, daha yüksek intihar girişimi oranı ve travma sonrası stres bozukluğu gibi birlikte ortaya çıkan bozukluklarla ilişkilidir” uyarısında bulundu. Mevsimsel geçişlere dikkat Bipolar bozuklukta uyarıcı madde kullanımının risk faktörleri arasında olduğunu belirten Dr. Öğretim Üyesi Sibel Bolluk, “Uyarıcı maddelerin (marihuana, kokain, amfetamin, efedrin gibi), aşırı kahve, enerji içecekleri kullanılması da risk faktörüdür. Yoğun stres, uykusuzluk yine hastalık dönemlerini başlatabilir. Yaklaşık dörtte birinde mevsimsel özellik vardır, dolayısıyla mevsim geçişlerinde ataklar tetiklenebilir. Çocukluk çağında dikkat eksikliği ve hiperaktivitesi olanlarda da risk daha yüksektir” açıklaması yaptı. Hastaya özel tedavi programı hazırlanır Bipolar bozuklukta her hastaya göre ayrı bir tedavi programı hazırlandığın belirten Dr. Öğretim Üyesi Sibel Bolluk, bu tedavi programında ilaç tedavisinin yanı sıra psikoterapi, bilişsel davranışçı terapi gibi çeşitli terapi yöntemlerinden yararlanıldığını söyledi. Tedavi sürecinde hayat şartlarının düzenlenmesinin de etkisi olduğunu vurgulayan Bolluk, ilaç tedavisinin hasta tarafından kendiliğinden kesilmemesi uyarısında bulundu. İlaç tedavisi yarım bırakılmamalıdır Hastanın tedavisi için kullandığı ilaçları kendi kendine bırakmasının, hastalığın daha hızlı tekrarlamasına neden olabileceğini belirten Dr. Öğretim Üyesi Bolluk, hastalığın ilk 10 yılında ortalama bir insanda görülen hastalık dönemi sayısının 4 olduğunu söyledi. Bolluk, “İlk 10 yılın ardından, hastalık dönemleri arasında ortalama süre yaklaşık 1-2 yıldır. Bozukluk tedavi edilmezse, ortalama bir mani dönemi birkaç ay sürebilir. Tedavi edilmeyen depresyon döneminin süresi ise en az 6 aydır. Hastalık dönemleri arasında birçok kişi normal duygu durumlarına döner. Ama en çok görülen durum hastalığın ilk yıllarında hastalık dönemleri arasında süre uzun iken, ilerleyen yıllarda bu süre giderek kısalma eğilimi gösterir” uyarısında bulundu. Hastaya destekleyici yaklaşım önemli Bipolar bozuklukta hastaya doğru yaklaşımın da önemli olduğunu belirten Dr. Öğretim Üyesi Sibel Bolluk şunları söyledi: “Öncelikle bipolar bozukluğu hem hastanın hem de yakınlarının anlaması açısından psikoeğitim önemlidir. Ataklar ve iyileşme dönemlerinde hastaya destekleyici yaklaşmak gerekir. Doktor kontrolleri ve ilaç kullanımında motive edici yaklaşılmalıdır. Hastanın kendisini daha iyi hissetmesi yakınlarının yardımı ile daha kolay olmaktadır. Örneğin aile, doktor ve psikolog ziyaretinde hastaya eşlik edebilir, ilaç alımını hatırlatabilir. Atak durumları için bir eylem planı hazırlamak, daha sonra herhangi bir belirti geliştiğinde hem hastanın hem de ailenin hazırlıklı olmasını ve ilgili tüm kişilerin ne yapması gerektiğini bilmelerine yardımcı olur.” Taşkınlık ya da durgunluk başladığında doktora ulaşılmalı Özellikle mevsim geçişlerinde hastaya olabildiğince yakın olunması gerektiğini belirten Dr. Öğretim Üyesi Sibel Bolluk, “Hastanın uyarıcı belirtileri yakından takip edilmelidir. Bu dönemde hastanın alkol ve maddeden uzak durması gereklidir. Mutlaka uyku düzenini korumalı, gece uykusuna özen göstermelidir. Hasta taşkınlaşmaya veya durgunlaşmaya başladığında hızla doktoruna ulaşılmalıdır. Hastalığın tırmanmasını beklemek hastalığın kontrolünü çok zorlaştırır. Risk almaya meyilli olunan bu dönemlerde kredi kartlarını hastadan uzak tutmak, araba anahtarını kontrollü vermek, ilişki kurduğu arkadaşlarını takip etmek muhtemel zararları engeller. İyileşme dönemlerinde takiplerini aksatmaması ve işlevselliğini güçlendirmesi konusunda desteklenmelidir” tavsiyesinde bulundu.
Diyetisyen Özbay: "Güne kahvaltı ile başlayanlar kendini daha mutlu hissediyor"
28 Mart 2024 Perşembe - 12:33 Diyetisyen Özbay: "Güne kahvaltı ile başlayanlar kendini daha mutlu hissediyor" Kahvaltı yapılmadığında gün içerisinde yorgunluk, halsizlik, baş ağrısı, dikkat eksikliği gibi sorunlar yaşanabildiğini söyleyen Medline Adana Hastanesi’nden Klinik Diyetisyen Duygu Özbay, “Fiziksel sağlığımız ve ruhsal sağlığımız bir bütünün ayrılmaz parçasıdır. Bu yüzden fizyolojimiz ne kadar sağlıklı ise ruhsal açıdan da o kadar sağlıklı oluruz. Kahvaltı ise bizi güne hazırlayarak mutlu hissetmemize yardımcı olur” diyerek sağlıklı bir kahvaltı için önerilerde bulundu. Akşam yemeği ile sabah arasında yaklaşık 8-10 saatlik bir süre geçer ve bu süre içinde vücut, besinlerden elde ettiği tüm enerjiyi kullanır. Sabah uyandıktan sonraki 2 saat içerisinde yapılacak bir kahvaltı sayesinde hem metabolizma için gerekli enerji elde edilir hem de günün büyük kısmını daha tok bir şekilde geçirebilmemiz sağlanmış olur. Medline Adana Hastanesi’nden Klinik Diyetisyen Duygu Özbay, “Fiziksel sağlığımız ve ruhsal sağlığımız bir bütünün ayrılmaz parçasıdır. Bu yüzden fizyolojimiz ne kadar sağlıklı ise ruhsal açıdan da o kadar sağlıklı oluruz. Kahvaltı ise bizi güne hazırlayarak mutlu hissetmemize yardımcı olur” diyerek sağlıklı bir kahvaltı için önerilerde bulundu: "Güne kahvaltı ile başlayın Beynimiz açken ya da doyduğumuzda sinyaller göndererek bizi uyarır. Karnımız doyduğunda beynimize gelen sinyaller ile fizyolojik durumumuzun yanı sıra ruhsal durumumuzda değişir. Yapılan bazı araştırmalar gösteriyor ki güne kahvaltı yaparak başlayan kişiler kendilerini daha mutlu ve enerjik hissederken, güne kahvaltı ile başlamayan bireyler daha negatif ve yorgun hissediyorlar. Bu nedenle güne sağlıklı bir kahvaltı ile başlamak büyük önem kazanıyor. Ne yediğinize dikkat edin Kahvaltı kadar kahvaltıda ne tüketildiği de önemlidir. Bu nedenle zeytin, peynir, yumurta ve bal gibi klasik bir kahvaltıda olmazsa olmaz besinlerin yanı sıra söğüş domates, salatalık, yeşil biber türü sebzelere de kahvaltı sofralarında bolca yer vermek önem kazanıyor. Ekmek olarak ise 1-2 dilim tam tahıllı ürünler tercih ederken, kızartmalardan ve salam, sosis, sucuk gibi katkı maddesi içeren işlenmiş gıdaların tüketiminden ise kaçınmak gerekiyor. Hazır besinlerden uzak durun Günümüzde özellikle çalışanlar ve öğrenciler kahvaltı için tercihlerini genellikle pratik olması bakımından poğaça, simit, börek, tost gibi yağ ve karbonhidrat yönünden zengin besinlerden yana kullanıyorlar. Ancak bu tür besinler kilo alımını ve mide rahatsızlıklarını tetikliyor. Bu nedenle sabahları bütün besin gruplarının yer aldığı Türk tipi kahvaltıyı tercih etmek önem kazanıyor. Çayı limonla birlikte tüketin Adet olduğu üzere sabah kahvaltı sırasında içilen siyah çay, birlikte tüketilen diğer besinlerde bulunan faydalı maddelerin metabolizma tarafından kullanımını olumsuz etkiliyor. Bundan dolayı eğer mutlaka çay içmek isteniyorsa bu çayın çok açık ve içine limon dilimi eklenmiş bir çay olması gerekiyor. Hazır ve taze sıkılmış meyve sularından ise içerdikleri yüksek şeker miktarı nedeniyle uzak durulmalı. Çünkü bu içeceklerin kahvaltıda tüketilmesi, bireylerde kan şekerini ve insülini çok fazla yükselterek insülin direncinin gelişmesine kapı aralayabiliyor. Formda kalmak için kahvaltı şart Sanılanın aksine sabah kahvaltısı yapmadan güne başlayanlar için formda kalmak daha zor oluyor. Çünkü akşam yemeği ile kahvaltı arasında oldukça uzun bir süre bulunuyor ve bu zaman zarfında vücut, gün içerisinde aldığı besin ögelerinin tümünü kullanırken metabolizma da oldukça yavaşlıyor. Güne erkenden ve dengeli bir kahvaltıyla başlamak ise hem metabolizmayı diğer öğüne doğru bir miktar tok tutuyor hem de yeni gün için hızlandırarak formda kalmaya yardımcı oluyor."
Kolon kanserine robotik çözüm
28 Mart 2024 Perşembe - 11:25 Kolon kanserine robotik çözüm İzmir’de yaşayan ve kolon kanseri teşhisi konulan 84 yaşındaki Aydoğan Aksu, robotik cerrahi teknolojisiyle şifa buldu. Aksu, “Kısa sürede sağlığıma tekrar kavuştuğum için çok mutluyum” diye konuştu. Robotik cerrahi teknolojisini hastaların hizmetine sunan İzmir Ekonomi Üniversitesi Medical Point Hastanesinde, genel cerrahi bölümünden Doç. Dr. Tayfun Yoldaş ve Prof. Dr. Özgür Fırat liderliğindeki genel cerrahi ekibi tarafından başarılı bir kolon (bağırsak) kanseri ameliyatı gerçekleştirildi. 84 yaşındaki Aydoğan Aksu, Da Vinci robotik cerrahiyle yapılan ameliyatın ardından sağlığına kavuştu. Süreci anlatan Doç. Dr. Tayfun Yoldaş, “Yaptığımız tetkiklerin ardından hastamıza kolon (bağırsak) kanseri teşhisi koyduk ve ameliyat edilmesi gerektiğine karar verdik. Robotik cerrahi teknolojisini rektum kanseri ve kolon kanseri ameliyatlarında da kullanıyoruz. Hastamıza bunun avantajlarını anlattık ve ameliyatı planladık. Sonrasında da başarılı bir ameliyat geçirdik” ifadelerini kullandı. Robotik cerrahi teknolojisinin hastaya olan avantajlarına da vurgu yapan Yoldaş, “Robotik cerrahi, yeni ve güncel bir yöntem. Hastanemizde de çeşitli branşlarda kullanıyoruz. Robotik cerrahinin avantajlarını duyup gelen hastalarımız var. Gerekli şartların sağlanması durumunda biz de hastalarımıza anlatıyoruz ve ortak bir karar neticesinde robotik cerrahiyle ameliyat yapıyoruz. Robotik cerrahi denilince insanlarda ‘Acaba ameliyatı robot mu yapıyor?’ gibi bir soru olabilir; ancak bu doğru değil. Ameliyatı yine cerrah yapıyor. Robot yalnızca aracı. Robot sayesinde daha küçük deliklerden karına girip daha küçük alanlarda daha küçük kollarla çalışıyoruz. Hastalarda daha az travmaya neden oluyor ve hastalar daha hızlı bir şekilde iyileşebiliyorlar. Biz de uygun hastalarda robotik cerrahiyi kullanıyoruz” dedi. Kanser hastalığının kendisine sürpriz olduğunu söyleyen Aydoğan Aksu da, ameliyatın ardından sağlığına kısa sürede kavuştuğunu belirtti. Aksu, “Teşhis konulduktan sonra kısa sürede ameliyat edildim ve sağlığıma tekrar kavuştum. Şuan kendimi iyi hissediyorum. Robotik cerrahi ile daha çabuk taburcu olacağım. Birkaç delik açılıyor hepsi bu kadar” diye konuştu.
ASYOD Üyesi Prof. Dr. Özlü: "Uzayan öksürüğü ciddiye alın, bu bir alarmdır"
28 Mart 2024 Perşembe - 11:10 ASYOD Üyesi Prof. Dr. Özlü: "Uzayan öksürüğü ciddiye alın, bu bir alarmdır" Akciğer Sağlığı ve Yoğun Bakım Derneği (ASYOD) Yönetim Kurulu Üyesi Prof. Dr. Tevfik Özlü, bir öksürüğün 8 haftadan uzun sürüyorsa dikkate alınması gerektiğinin altını çizerek, "Buna ‘öksürüktür geçer gider’ dememek lazım ve mutlaka sebebini araştırmak gerekiyor. Öksürük bir alarmdır, vücudumuzda bir şeylerin doğru olmadığını, yanlış gittiğini, bir yerlerde sorun olduğunu bize duyurur, bu alarmı ciddiye almak gerekir" dedi. Akciğer Sağlığı ve Yoğun Bakım Derneği (ASYOD) tarafından gerçekleştirilen Uluslararası Katılımlı Akciğer Sağlığı Kongresi (UASK) 2024, Antalya’nın Belek Turizm Merkezi’ndeki bir otelde gerçekleştirildi. Akciğer Sağlığı ve Yoğun Bakım Derneği (ASYOD) Yönetim Kurulu Üyesi Prof. Dr. Tevfik Özlü, uzayan öksürükler hakkında bilgiler verdi. Solunum yolu enfeksiyonu sırasında görülen öksürüklerin 3-4 hafta içinde geçmesi gerektiğine değinen Özlü, “Ama bir öksürük 8 haftadan uzun sürüyorsa bu önemlidir. Buna, ‘öksürüktür geçer gider’ dememek lazım ve mutlaka sebebini araştırmak gerekiyor. Aslında öksürük bir alarmdır. Yani vücudumuzda bir şeylerin doğru olmadığını, yanlış gittiğini bir yerlerde bir sorun olduğunu bize duyurur. Bu alarmı ciddiye almak lazım. Alarmı kapatmak yeterli değil. Yani öksürüğü tedavi edelim, bitti olmuyor. Alarmın sebebini bulmamız lazım. Neden bu alarm çalıyor? Onu bulmamız lazım ve ona yönelik tedavi yapmamız gerekiyor” diye konuştu. "Sebebi bulunup tedavi edilmeli" Uzayan öksürüklerin ciddiye alınması gerektiğinin altını çizen Özlü, “Çünkü bu öksürükler gerçekten kişinin günlük yaşam kalitesini etkiliyor. Gece uyku kalitesini etkiliyor. İnsanlar toplum içinde, bu öksürükten dolayı zor durumlara düşebiliyorlar. dolayısıyla bu öksürüklerin mutlaka dikkate alınması ve araştırılıp sonucunun sebebinin bulunması ve tedavi edilmesi gerekiyor. Bunların altında çok farklı nedenler olabilir. Alerjik bir duyarlılık olabilir. Post enfeksiyon, öksürük dediğimiz bir bronşiyel bir duyarlılaşma olabilir, bazılarında astım, reflü gibi ya da üst solunum yolu alerjileri gibi durumlar olabilir. Ama her ne olursa olsun uzayan öksürüklerin ciddiye alınması ve bir göğüs hastalıkları uzmanına başvurulması ve sebebinin bulunarak tedavi edilmesi gerekir" ifadelerine yer verdi. "Bahar alerjisinin tedavisi var" Bahar mevsiminin gelmesiyle birlikte atopik bünyeye sahip olan kişilerin tozlardan etkilenmeye başladığını dile getiren Özlü, “Burunları akmaya, hapşırmaya başladılar. Geniz akıntıları, öksürükler, hırıltılı solunumlar, nefes darlık gibi semptomlar, gözlerde sulanmak, kaşıntı gibi durumlarla karşı karşıya kalıyorlar. Bahar mevsiminin gelmesiyle beraber bu mevsimsel alerjileri çok sık görüyoruz. Bu bahar alerjileri çoğu zaman polenlere bağlıdır. Bahar alerjileri, çiçek, çimen, ağaç polenlerine maruziyetle ortaya çıkar ama bazen de polen olmadan da diğer alerjenlerle de tetiklenebilir. Hava durumundaki iklimdeki, nemdeki, durumundaki değişiklikler ev tozu akarları gibi ya da mantar gibi diğer yani hava yoluyla solunan alerjenlerin yoğunluğunu artırabilir. Bunlara bağlı olarak bu tür mevsimsel alerjiler ortaya çıkabilir. Mevsimsel alerjiler kişinin yaşam kalitesini, sosyal uyumunu, gece uyku kalitesini bozar. Gece boyu öksürükten uyuyamayan hastalarımız var. Art arda 30-40 defa hapşırıyorum hocam. Kesilmiyor, hapşırık var. Sürekli genzinde bir akıntı var. Bir türlü onu koparıp atamıyorum. Geleneksel tedavi alanlar var. Bahar alerjilerinin neden olduğu bulunduktan sonra tedavileri var. Bu kişiler gayet sağlıklı, baharı doya doya yaşayabiliyorlar" dedi.